Diksiyon Klinik

Ay: Ağustos 2016

Arka Oda

Şu sıralar eğitimin içeriği ve elbette kurumları üzerine çok konuşu(yoruz)luyor.  Kurumsal değil de, insan bilimi ve “Benlik” açısından bakarsanız camın ardında neler var? Biraz kavramlardan söz edelim. Eğitim: “Belli bir bilim dalında, belli bir konuda bilgi ve beceri kazandırma, yetiştirme ve geliştirme işi” “Yeni kuşakların toplum yaşamında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları edinmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine yardım etme. Eş anlamlısı: Terbiye”   (Google) “Semantik açıdan (Lâtince) educare fiilinden gelir; inşa etmek, ayağa kaldırmak, dikmek” (Vikipedi) Yıllarca belki de eğitimin anlamını  –sözlük tanımları dışında-  öğrenmeden ya da birileri size açıklama gereği duymadan eğitim(ler) aldınız. Şimdi söyleyin bakalım; eğitimli misiniz? Cevap şu olabilir: Hangi açıdan? Yani soru şu: Okulları ve mesleğini bir yana koy; eğitimli misin? Yani hangi meslek dalında olduğunu değil de, ne öğrendiğini, kim olduğunu anlat…                                                   Hangi becerilere sahipsin, kendini geliştirmek için neler yaptın? “Kişiliğin ve Kimliğin Gelişmesi” kavramı senin için ne ifade ediyor?   Yapmak istediklerin engellenirse ne hissediyorsun; boşuna mı kendini geliştirdin? Yapmak istemediklerin için zorlandın mı, kızgın mısın? Bu nedenlerle boşluğa düşüp; umutsuzluğa kapıldın mı? “Neden kendimi geliştirmek için uğraştım ve hatta neden yaşıyorum ki? Dediğin oldu mu kendine? Seni terbiye etmek için uğraşanlar olduğunu fark edip, kimlik bunalımı yaşadın mı? Dikkat ederseniz yukarıdaki soruların ortak noktası “Kişilik” “Bir kimseye özgü belirgin özellik, manevi ve ruhsal niteliklerinin bütünü, şahsiyet” (TDK) “Yetenek ve özellikleriyle toplumsal yaşamda etkili olan insanı, kendine özgü ve benzersiz bir varlık olarak dile getiren kavram” (Vikipedi) Her bireyin “Tek” olduğunu, benzersiz ve en önemlisi “Yetenek ve özellikleri ile toplumsal yaşamda etkili…” olduğunu öne çıkarıyor tanımlar. Kişiliğinizle, özgün düşünceleriniz ve varlığınızla ne kadar görünebiliyorsanız, o kadar bireysiniz demektir. Kendi olamayan, kendinin bilincine varamayan birey olamaz… Birey: “Toplumları oluşturan ve düşünsel, duygusal, iradeyle ilgili nitelikleri toplum içinde belirlenen insanların her biri, fert” (TDK) Her ne kadar toplumsal rolü tanımlarken; “İnsan sosyal bir varlıktır. Sosyal çevresi olmadan; yani diğer insanlar olmadan yaşayamaz. Bitki, toprağı olmadan nasıl ayakta kalamazsa, insan da başka insanlara gereksinim duyar. Sosyal besini, vitamini, minerali emer. Paylaşmak, duygulardan ve çevresinden beslenmek ve yeniden paylaşmak durumundadır… Sosyal çevre özellikleri insana doğduğunda belirlenmiş olarak sunulur. Birey geliştikçe bu halkaları nitel ve nicel olarak geliştirir, beslenme alanı değişir ve gelişir” desek de, sosyal varlık olabilmek, toplum içinde kendine yer açabilmek, ne kadar “Birey” olabildiğinize bağlı. Bunlar eğitimin arka odasında gizli; aramaya kendinizden başlayın… Bir daha soralım; Yapmak istediklerin engellenirse ne hissediyorsun; boşuna mı kendini geliştirdin? Yapmak istemediklerin için zorlandın mı, kızgın mısın? Bu nedenlerle boşluğa düşüp; umutsuzluğa kapıldın mı? “Neden kendimi geliştirmek için uğraştım ve hatta neden yaşıyorum ki? Dediğin oldu mu kendine?

Dinlemek

“İletişimde önemli parçalardan biridir dinlemek. Dinlemeyi bilmiyorsanız, kendinizi anlatmak için de yolu bulamazsınız. Karşı taraf kimdir ve neyi anlatmayı deniyor? Onun hakkında ve anlatmaya çalıştığı şeyler hakkında ne biliyorsunuz? İletişim başlığı altında “Dinlemek” konusuna bakarsanız, buna benzer bir giriş karşılar sizi. İletişimsizliğin en önemli unsurlarından biridir “Dinlemek” Günlük yaşamımızda pek dikkate almadığımız, oysa karşı tarafın cesaretini, size ulaşma isteğini kıran; belki de daha kötüsü iletişimi koparma kararına varmasıyla sonuçlanabilecek bir durum. “Sen” dilini kullanmak, yargılayıcı üslup kullanmak, duygudaşlık yapmamak, önyargılı olmak… Bunların hepsi olumsuz, duyarsız kişiliği simgeler ve bu tiplemenin özelliğidir “Dinlememek”  ve alışkanlık yapar; galatlaşır bu iletişim biçimi. İnsanlar birbirini dinlemez olur kısa süre sonra; biri Çince, diğeri Portekizce konuşarak tartışan iki insan düşünün… Durmadan ve boşa konuşmak da çok tehlikelidir. Elimizdeki her şeyi savururuz ve elimizde hiçbir şey kalmaz. Bu sırada muhtemelen karşı taraf çoktan dinlemeyi kesti, savurduklarımız da boşa gitti. Diyeceksiniz ki; İtalyanca bilmesek de bir arya dinleyebiliriz keyifle. Evet dinleriz çünkü orada ortak dil var; müzik. Farklı kulaklar bu anlaşma yoluna birlikte çıkarlar. Yani sorun biraz da ortaklaşabilecek bir dil bulmakla çözülebiliyor. Çocukları izleyin; birbirlerini hiç tanımasalar bile birkaç dakikada ortak bir tahta oyuncakla kırk yıllık arkadaş gibi olurlar. Aklıma hemen siyasetçiler geliyor nedense; dinlememek mi, duymak istediği gibi algılamak mı, yoksa aptala yatmak mı; hiç fark etmez. Sonuç daima olumsuzlukları cebinde taşır. Halk aldırmaz, uzaktan bakar; tuttuğu takımın ne düşündüğü önemlidir. Sinemaya gider, yeni bir kitaba dalar, küçük bir tatil yapar; gelecek ay kirayı da çözdü mü tamamdır. Ta ki bir olumsuzluk onun da hayatını etkileyinceye kadar. Tanıdık geldi mi? Yaşı 40 ve üstü olanlar, böyle iletişimsizlikleri ve sonuçlarını kaç kez yaşadılar?